Koçluk, uluslararası arenada giderek genişleyen bir alan. Çeşitli dalları ve uygulama alanları olmakla beraber, temel olarak, kişiye varmak istediği hedefe giden yolda rehberlik etmek, yol arkadaşlığı yapmak anlamına geliyor ve kullandığı terminoloji ve teknikler bakımından benzerlik gösterdiği için genel olarak bu faaliyetlerle uğraşan kişilere koç deniyor.
Koçların %99’u, bir koçluk okulu tarafından akredite bir program aracılığıyla eğitim alıyor ve alınan bu eğitimlerin de %95’i, 60 saat ve üzerinde olan, uygulamalı eğitimler.
Yapılan uluslararası araştırmalara göre koçların yarısından fazlası Kuzey Amerika’da ve Batı Avrupa’da, yani gelişmiş ülkelerde bulunuyor. Bu da demek oluyor ki eğitim düzeyi ve farkındalık yükseldikçe insanlar koçluğun ne demek olduğunu ve neden gerekli olduğunu daha iyi kavrıyorlar ve daha çok talep ediyorlar. Çünkü dışarıdan profesyonel bir gözün tabloyu daha net görebileceğinin ve doğru rehberlik yapabileceğinin farkındalar. Bir koçtan koçluk almak için, o koçun aynı konuyu kendi hayatında deneyimlemiş olması gerektiğini düşünmüyorlar ve koçların kişisel hayat deneyimlerini sorgulamıyorlar. Koçların, standartları belli eğitimlerden geçtiklerini ve koçluk kapsamında olduğu sürece herhangi bir konuda kendilerine yardımcı olabileceklerini, kendi deneyimlerini danışana aktarmak yerine sonuçları kanıtlanmış teknikleri kullanarak danışanlarının kendi kişisel deneyimlerini oluşturmalarına yardımcı olmak için var olduklarını biliyorlar. Gelişmiş ülkelerde, insanlar ‘’Amerika’yı yeniden keşfetme’’ telaşına düşmüyorlar, mevcut teknik ve bilgilerden faydalanmayı tercih ediyorlar ve bu şekilde daha başarılı oluyorlar. Bu ülkelerde koçlar psikologlar ile birlikte çalışıyorlar, onların bıraktığı yerden devam ederek kişilerin kendi potansiyellerini keşfetmesine yardımcı oluyorlar.
Ülkemizde ise halen çok büyük bir ön yargı var koçlara karşı. Üstelik de eğitimli kesimde bu ön yargı daha kuvvetli. Bir çok kişi, 2-3 kitap okumakla kişisel gelişimini tamamladığını düşünüyor, koçların da, bu kitaplardaki bilgileri ezberleyip sattığına inanıyor. Oysa ki kitaplarda anlatılanlar, çoğunlukla yazan kişilerin kişisel deneyimlerinden oluşuyor ve insan hayatının çok küçük bir bölümünü kapsıyor. Her yazılan herkese iyi gelmeyebiliyor ayrıca. Bu dünyadan gelip geçen insan sayısı kadar yaşam deneyimi mevcut. Herkesin yolu ve hayat amacı farklı. Dolayısıyla birkaç kitap okuyup kendini ve hayatı çözdüğünü iddia etmek fazlasıyla ütopik bir yaklaşım. Hayatı çözmek, bir ömür süren bir macera. Çözülecek pek çok giz var hayatlarımızda, bugün farkında olmadığımız ancak yarın belki de bizi köşeye sıkıştıracak olan. Bu yüzden kişisel gelişimi belli bir sürece ya da birkaç kitaba sıkıştırmak pek gerçekçi bir durum değil. Koçlar da tam bu noktada devreye giriyor işte. Psikologlar gibi sorunun kaynağı ile ilgilenmiyor, terapi yapmaya soyunmuyor. Sorunları ve kökenlerini irdelemek, çocukluğu araştırmak, geçmişle olan bağları sorgulamak psikologların işi. Bu yüzden koçlar, derinlerde önemli travmaları, kişilik bozuklukları ya da psikolojik rahatsızlıkları olan kişileri psikologlara ve psikiyatristlere yönlendiriyorlar. Koçun misyonu, hayatında dönemsel olarak ya da belli bir konuda tıkanıklık yaşayan sağlıklı kişilere, geçmişi arkada bırakıp, soruna takılmadan çözüme odaklanmak, mevcut seçenekleri araştırmak ve harekete geçmek suretiyle bu tıkanıklığı nasıl aşacaklarını göstermek. Balık tutmayı öğretiyor bir bakıma, hayat boyu kullanacağı araçlar veriyor danışanına, bir daha böyle bir yardıma ihtiyaç duymasın, kendi yolunu kendi bulabilsin diye. Bunu yaparken de asla yargılamıyor, yönlendirmiyor, akıl vermiyor. Kişinin kendi durumunu ve gerçeklerini fark etmesini, sorununu netleştirip kendi çözümlerini üretmesini sağlamaya çalışıyor. Belli bir metodoloji çerçevesinde, belli teknikler ve araçlarla, kişinin kendi hayallerini akılcı hedeflere dönüştürmesine ve bu hedeflere ulaşmak yolunda bir hareket planı yapmasına zemin hazırlıyor. Yani, zannedildiği gibi, koç, danışanına bu hayatı nasıl yaşayacağını söylemiyor, ahkam kesmiyor, kendi doğrularını empoze etmiyor. Tersine, kişinin kendi hayatının kontrolünü eline alabilmesini, kurban psikolojisinden çıkıp proaktif olabilmesini, kendi kararlarını alabilmesini ve kendi hayatını kendi istediği şekilde tasarlayıp yaşayabilmesini hedefliyor. Kişiye, kaybettiği yolunu tekrar bulması ve karşısına çıkan engeller ya da farklı yollar sebebiyle odağını kaybetmeden hedefine ilerlemesi için rehberlik ediyor.
Koçlar insan üstü varlıklar ya da ermiş kişiler değil elbette. Onların da kendi yaşam yollarında kendi sorunları, engelleri var. Tek farkları, farkındalıkları yüksek ve bilgili bireyler olarak, kendi yollarını daha rahat bulabilmeleri, gerektiğinde nereden ve kimden yardım alabileceklerini bilmeleri ve yardım almaktan imtina etmemeleri, sorunlardan daha kolay sıyrılarak çözüm üretebilmeleri.
Koçların amacı hayal satmak ya da pozitif enerji tüccarlığı yapmak da değil asla, olamaz da. Çünkü koçlar, var olan bir sorunu görmemezlikten gelmenin, çöpleri halının altına süpürmek olduğunu ve uzun vadede fayda sağlamayacağını bilir. Bir yaşam koçu, bunun bilincinde olarak, kişinin tarafsız bir gözle kendini ve çevresini izlemesini ve olan biteni tüm çıplaklığı ile fark etmesini sağlamaya çalışır. Mevcut sorunu önce kabul etmek, sonra da çözüm geliştirmektir esas olan. Sorununu inkar eden kişi, hiçbir şekilde çözmeye de çalışmayacak, herhangi bir yardımı da kabul etmeyecektir. Zaten koçluk, ancak danışanın talebi ve kabulüyle yapılır. Kimse kimseye zorla koçluk yapamaz. Koçların danışanlara ilk sordukları soru ‘’kendi rızanızla ve talebinizle mi buradasınız yoksa bir başkası mı sizi yönlendirdi?’’ sorusudur. Elbette ki herkesin iyi koç olmasını bekleyemeyiz. Çünkü insanlara kendi yollarında rehberlik edebilmek, öncelikle kendini iyi tanımayı gerektiriyor. Kendini tanımadan, insan ruhunun kuytu köşelerini keşfetmeden başkalarına rehber olabilmek pek kolay değil. Koç, danışanıyla bağ kurabilmelidir. Koçluk yüksek bir farkındalık ve bilinç gerektirir. Bu yüzden koçlar yıllar boyu kendileriyle uğraşıp kendi hayatlarında belli farkındalıklar yaşadıktan ve kendi yollarını ışığa kavuşturduktan sonra koçluk yoluna girerler genellikle.
Şimdi gelelim koçluğun ne olduğuna ve ne olmadığına…Koç,
Koç,
Koçlar, yaptıkları işin eğitimini alarak, bilinçli bir şekilde danışanlarına yardımcı olurlar. Fakat tabii ki her zaman istisnalar olur ve her meslekte olduğu gibi koçluğu kötüye kullanan ya da koçluk adı altında farklı bir takım işler yapan, insanların umutlarını ve trajedilerini istismar eden koçlar da vardır. Bir de şu moda olan her terimin ardından koşturup, kitaplarda anlatılanları ezberleyip satmaya çalışanlar var, üzerine kendinden bir cümle dahi eklemeden, ne olduğunu anlamadan, içselleştirmeden. Bu kişiler yüzünden insanlar ön yargılara kapılıyor, yanlış fikirler ediniyorlar. Fakat dediğimiz gibi, her meslekte yanlış örnekler var ve var olmaya da devam edecek. Bizim yapmamız gereken, her yetişkin ve akli dengesi yerinde insanın, kendisi için neyin iyi olduğunu hissedebilecek sezgiye, doğru seçimi yapacak içsel mekanizmaya sahip olduğunu bilerek, doğruyla yanlışı ayırabilmek, karşımıza çıkan seçenekleri iyi değerlendirmek. Herkes kendi seçimlerinden sorumlu bu hayatta, bu yüzden toplumun akıl bekçiliğini yapmak kimseye bir şey kazandırmıyor, tersine kaybettiriyor ve toplum olarak, gerçekleri görme, seçim yapabilme ve inisiyatif alabilme kabiliyetimizi köreltiyor.
Siz de hayatınızın herhangi bir dönemecinde tıkandığınızı hissediyor, çaresizlik duygusuyla yeni yollar bulmakta zorlanıyorsanız alanında uzman, güven duyduğunuz bir koçtan yardım alabilirsiniz. Böylece kendi ellerinizle yarattığınız, sınırları belli dünyanın dışına çıkarak farklı yolları keşfedebilir, hayatınızın kontrolünü elinize alarak, hayatı kendiniz için daha anlamlı ve daha üretken hale getirebilirsiniz. Fakat ne olursa olsun şunu unutmayın: hayatınızda istediğiniz değişimleri, ister yardım alarak, ister almayarak, ancak siz gerçekleştirebilirsiniz, sihirli değnek sizsiniz!
Tijen ÖZER