Birkaç dakika içinde hiç tanımadığımız, gerçek olup olmadığını bile bilmediğimiz kişilerle arkadaş ya da düşman oluyor, örgütleniyor, doğruluğundan emin olmadığımız onlarca bilgiyi yüzlerce insana yayıyor, toplumları ayağa kaldırıyor, tarihi yeniden yazıyor, dünyayı kurtarıyoruz. Don Kişot misali çarpışıyoruz yel değirmenleriyle, kendimizi önemli ve değerli hissetmek adına. Sosyal medyanın birkaç cümlelik kotaları yetmiyor derdimizi anlatmaya; sınırları genişletmenin yolları arıyor, ardışık numaralı ‘’flood’’lardan medet umuyor, bir fotoğraf ahvalimizi yeterince anlatamazmış gibi altına da onlarca kelimelik açıklamalar yazıyoruz. Uzun lafın kısası, her zamankinden daha çok konuşuyoruz! Ama hala anlaşamıyoruz! E hani insanlar konuşa konuşa anlaşırdı?

Devamını Okuyun  

Bu günlerde birebir yaşayıp görüyoruz ki, insan, uyum yeteneği çok güçlü olan bir varlık ve en kötü koşullara bile belli bir zaman dilimi içinde uyum sağlayabiliyor. İlk insandan itibaren, bin yıllar boyunca geçirdiğimiz evrim ve geldiğimiz nokta aslında bunu gösteriyor, fazla düşünmeye gerek yok. Hem doğa şartları, hem diğer türlerle bir arada yaşama zorunluluğu insanı öyle bir değiştirdi ki, bugün ilk insana baktığımızda aramızda hiçbir benzerlik kuramıyoruz neredeyse. Yani, aslında değişim ve dönüşüm, insanın genlerinde var, kaçınılmaz olarak. Peki bu yüksek uyum yeteneğine rağmen, insan neden hala değişimden bu kadar korkuyor?

Devamını Okuyun  

İnsan, ilişkiler içinde kendini bulabilen ve gelişebilen, toplumla iletişim içinde olduğunda ve kendini tam olarak ifade edebildiğinde tam hisseden ve mutlu olabilen bir varlık. Peki sağlıklı ilişki nasıl kurulur? En doğru şekilde kendini ifade edebilmenin şekli nedir? İnsan ilişki kurarken belli kurallara göre mi hareket etmeli yoksa içinden geldiği gibi mi davranmalıdır? Uzun soluklu ve sağlıklı bir ilişkinin anahtarı nedir?

Devamını Okuyun  

Geçtiğimiz senelerde, ABD’de, henüz yirmi yaşındaki bir genç, önce annesini evinde öldürdü, sonra da baskın yaptığı bir okulda, yaşları beş ile on arasında değişen çocukları katletti. Ve sonunda kendine sıktı kurşunu, ardında kendisiyle birlikte yirmisekiz ölü bırakarak! Tüm dünya bu gence lanetler yağdırdı, belki annesine de. Olayın sosyolojik boyutları açısından, öncelikle ABD’de, yani medeniyetin, gelişmişliğin beşiği olan ve süper güç olarak kabul edilen bir ülkede gerçekleşmiş olması, sonra da bu gencin, maddi durumunun ortalamanın üzerinde olması ve gayet iyi bir yaşam sürdürmüş olması düşündürücü...

Devamını Okuyun  

Hayat yolunda rotamızı belirleyen en önemli etmendir beklenti. Daha küçük yaşlarda bilinçaltımıza kazınan beklentiler, bizi insan olma ve kendi gerçekliğimizi yaşama hedefinden saptırarak, sadece ve sadece toplumun beklentilerini karşılama çabalarının içine iter. Bu sistem, nesiller boyu kusursuz işlemiştir, devlet düzeninin en önemli kontrol aracı olarak.

Devamını Okuyun